[ad_1]
Oldu tabiî. Hem de altın olarak göndermişsiniz, devrine bile lüzûm yok. Zaten altın olarak verdikten sonra problem kalkıyor.
[ad_1]
Oldu tabiî. Hem de altın olarak göndermişsiniz, devrine bile lüzûm yok. Zaten altın olarak verdikten sonra problem kalkıyor.
[ad_1]
Anladığımız kadarıyla ablanızı vekil tayin ediyorsunuz. Ablanızın o fakîrden, (Benim adıma zekât almaya seni vekîl ettim) diye vekâlet alması lâzım. Ondan sonra altın olarak ablanızla devrini yapar, kâğıt para verir, ablanız da onların ihtiyâcı oldukça onlara verebilir. Böylece zekât yerini bulmuş olur.
[ad_1]
Yok, herhangi bir mahzur söz konusu değildir. Bu şekilde de verilebilir.
[ad_1]
Zekât, sadaka-i fıtr, adak, yemîn keffareti, bunlar verilirken önce yakın akrabadan. Müslüman ve sâlih olan fakir akraba deniyor. Çünkü zekâtın verileceği yerler bellidir. Akraba ama din, îmân yok, olmaz o. Akrabalar içerisinde meselâ, sâlih olan, sâliha olanlar ve fâsık olanlar var. Sâlih ve sâliha olanlar tercih edilir. Ama akrabaların hepsi aynı şekilde fâsıktır veya islâmiyyetle alâkaları yoktur. Bunlara verilmez. Komşu da öyle. Zekât, sadaka-i fıtr bunlar ibâdettir. Ne miktarda verileceği bildirildiği gibi kimlere verileceği de bildirilmiştir. Dolayısıyla, İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin buyurdukları gibi; ” İbâdet, emredileni yapmakdır.”
[ad_1]
Sadaka-i fıtrı da, zekâtı da verirken kalben niyet ediyoruz. Kalben niyet ettikten sonra bunları verirken hediye desek, senin olsun desek, mahzuru yok. Zekâtın bir tek farzı vardır, o da zekâtı ayırırken niyet etmektir. Sadaka-i fıtr için de öyle.
[ad_1]
Tabiî, onları dâhil edeceğiz. Borçlarımızı da düşeceğiz.
[ad_1]
Ona gerek yok.
[ad_1]
Onun mülkü oldu, dilediğine verir. Zekâtı verene de hediyye edebilir.