Abdülhamid Han’ın ehl-i sünnet olmadığı söyleniyor. Eşinin ve çocuklarının açık olduğu…

[ad_1]

Bunlar doğru değil, iftiradır. Abdülhamid han hazretleri ehl-i sünnet, evliya bir sultandı. Kerametleri dilden dile dolaşır, kitaplarda yazılıdır. 

Abdülhakim Arvasi hazretlerinin ve Hüseyin Hilmi efendi hazretlerinin kalblerine girmek için…

[ad_1]

Kitâplarını okuyacaksınız. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi aleyh” hayatta iken, Anadoludan bir yerden mektup gelmiş. Sâlih bir kimse imiş, kendi gayreti varmış, duâ da etmiş. (Yâ Rabbi! Ben bilmiyorum, senin rızânı istiyorum. Bana yol göster). Rüyâsında bu zâtın ismi söylenmiş. Sonra (Bana el verin) diye mektup yazmış. Hüseyin Hilmi efendi de “rahmetullahi aleyh” bir mektup yazıyorlar. Mektupta buyuruyorlar ki, (Kardeşim, siz bizden bir el istediniz. Biz size iki el veriyoruz. Birisi, Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye, birisi de Mektûbât) buyuruyorlar. Dolayısıyla bu büyüklerin kalbinde yer etmek isteyen, Onların hayatlarını, kitâplarını okur. Çünki bu zât, bu kimseye ve buna benzer talepte bulunanlara, (Bizi arayanlar, kitâpların satırları arasında bulurlar) buyuruyor.

Bu büyüklerin kalbine girmek isteyen, Onların bildirdiği rotada gitmelidir. Yani, (Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye) kitâbını, (Mektûbât)ı iyi okumalıdır. Orada bildirilenlere uygun hareket edilirse, O büyüklerin gönlünde yer edinilmiş olur. O büyükler, Allahü teâlânın dînine hizmet etmişlerdir. Hem okuyacağız, hem amel edeceğiz, hem de yayacağız. Kitâp alıp, dağıtacağız. O zaman, O büyükler bun dan haberdar olur. Kitâplar okununca, istense de, istenmese de, Onların kalbinden kalbimize nûr akmaya başlar. Buna feyz deniyor. O nûr aktıkça, Onlara olan muhabbet de artar. Meselâ, (Mektûbât) kitâbına her gün, ara vermeden okuyan bir kimse, belli bir müddet sonra, bir konuda birisi ile görüşürken, konuşurken, herhangi bir konuda fikir beyân edersek, karşıdakiler pür dikkat bunu dinlemeye başlar. Önündeki sis perdeleri kalkar, dünya işlerini bile çok net görmeye başlar. Meselâ daha önce kızdığı insanlara bile acımaya başlar. İnsanların kalblerini kırmamak için hitap şekli, davranış şekli bile değişir. Bu kimse yük çekmeye başlar.

Onun için de din büyükleri buyurmuşlar ki, (Bir kimsenin, bu Allah adamlarından, Allahü teâlânın sevgili kullarından, Ehl-i sünnet âlimlerinden [sohbetlerinden veya kitâplarından] istifâde ettiği, yük çekmeye başlaması ile anlaşılır). Ölçü budur. Bunu da fark eder. Karşıdaki de fark eder. Artık, aranan kimse hâline gelir. Yani, onunla bir sohbet etsem, görüşsem demeye başlarlar. Çünki o kimsenin firâseti de, ufku da açılmıştır. Önünden sis perdeleri kalkmıştır.

Abdestte ve namaza nasıl niyet etmemiz gerekir?

[ad_1]

(Niyet ettim abdest almaya) denir. (Niyet ettim Allahü tealanın rızası için abdest almaya) da denir. Maliki mezhebi taklid ediliyorsa, (Niyet ettim abdest almaya, maliki mezhebine uymaya) denir. Namazda da mesela, (Niyet ettim öğlen namazının ilk sünnetini kılmaya) denir.

Abdestte başımızı, kulaklarımızı ve ensemizi nasıl mesh etmemiz gerekir?

[ad_1]

Elimizi bir defa ıslatıyoruz, başımızı mesh ediyoruz. Şehâdet parmağını kulağımızın için koyuyoruz. Baş parmakları kulağımızın arkasında, aşağıya doğru indiriyoruz, ondan sonra parmaklarımızın arkası ile de ensemizi mesh ediyoruz. Yani, hanefî mezhebinde başı, kulakları ve enseyi mesh edebilmek için eller bir defa ıslatılıyor. Ayrı ayrı ıslatıp mesh etmek mekrûhtur.