[ad_1]
Elbette. Ölürken bile herkes görecek. Cennete girenler de Peygamber efendimizin sohbetine kavuşacaklar.
[ad_1]
Elbette. Ölürken bile herkes görecek. Cennete girenler de Peygamber efendimizin sohbetine kavuşacaklar.
[ad_1]
Dünya ile ahiret birbirinin zıddıdır. Bizim burdaki gibi güneş sistemi veya benzeri şeyler söz konusu değildir.
[ad_1]
[ad_1]
Dünyâdaki gibi hırs ve şehvetden değil, bedenin bir ihtiyâcı olarak Allahü teâlâ onu yaratmıştır. O zevk, aynı şekilde orada da vardır. Ama dünyâdaki gibi değildir.
[ad_1]
Hakîkat Kitâbevinin yayınlamış olduğu (Fâideli Bilgiler) kitâbında var. Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” birgün Mescid-i nebî sohbet ederlerken, (Güzel huyların tamamı üçyüzaltmış adetdir) buyuruyorlar. (Allahü teâlâ bir kulunu severse, bir kuluna merhâmetle muâmele ederse, bu üçyüzaltmış güzel huyun bir tanesini o kuluna verir) buyuruyorlar. [O güzel huy da, onu Cennete götürüyor]. Tabii, o sohbetde, hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri de varmış. Utanarak, sıkılarak soruyor: Diyor ki, yâ Resûlallah! Bende de var mı? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyorlar ki, (Üçyüzaltmışın da tamamı sende var).
Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” bir hadîs-i şerîfte, (Ümmetimin başı mı, sonu mu, bilinmez) buyurmuşlar. Halbûki bir hadîs-i şerîf var: (En kıymetli zaman, Benim zamanım ve Benim zamanımda yaşayanlar). En kıymetliler Eshâb-ı kirâm. Bunu İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerine sormuşlar. Başındakiler mi, sonundakiler mi, biliyordu, buyuruyorlar. Ama, bilinmez buyurdular. Kendileri biliyordu, buyurdular. Çünki ilk asırdakiler üstündür. Ama, sonraki gelenler içerisinde Eshâb-ı kirâma o kadar çok benzeyen olacak ki, onun için böyle buyurdular. Ama bu benzeyenler de, bir elin parmak sayısını geçmez, buyuruyorlar.
Cenâb-ı Hakkın, bütün bu huyları verdiği kulu âhir zamânda bulunabilir. Peki, onu biz tanıyabilir miyiz? İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretleri buyuruyorlar ki, bu da ihsân-ı ilâhidir. Bizim vazifemiz, bu güzel huyları öğrenmek, meselâ, (İslâm Ahlâkı) kitâbını okumak. Orada kırk tane kalb hastalığı anlatılıyor. Bu hastalıklardan hangisi bizde varsa, onu tedâvi etmek için uğraşmak bizim vazifemizdir. Onun için böyle güzel huylu olanlar elbette ki olacak. Tamamı olanlar, nâdiren gelir. Bir tanesi olan bile kurtulur.
[ad_1]
Yıkadıktan sonra hissetmek ayrıdır. Ama ağzımızdaki şeker, tatlı gibi şeyin tadı daha gitmeden namaza durulmaz.
[ad_1]
Mahzuru yok. Ama namaz kılamayız.
[ad_1]
Çiğnemek uygun değil. Ağızda unutulduysa çiğnememeli.